Murat Canbaz
Murat CanbazDijital Dönüşüm Danışmanı
EURODMC Kurucusu, Dijital Pazarlama ve E-Ticaret uzmanı

“Content is king!”

Bill Gates 1996 yılında yazığı bu makalede “içerik kraldır” tanımlaması yaparken, füturistik bir bakış açısıyla internetin gazete ve televizyonların sahip olduğu “mecra olma” liderliğinin internetle birlikte kabuk değiştireceğini ve bunu görmenin zor olmadığını belirtmişti.

İnternet gibi etkileşimli bir ağ söz konusu olduğunda bi bilgisayar yazılımının dahi önemli bir “içerik” olacağını, zamanla internet üzerindeki bilgi genişliğinin muazzam olacağının öngören Gates, internet ucuzlayıp yaygınlaştıkça farklı ülkelerde kritik bir yerel içerik kütlesi elde edeceğini ve dünyayı süpüreceğini yazdı 3 Ocak 1996’da… Yani 21 yıl önce…

Konuyu biraz daha erken dönemlerden alayım:

Sanatta Devrim: “Rönesans”

Rönesans Devrimi 15. ve 16. yüzyıl arasında Batı Avrupa’da yaşanan edebiyat, sanat ve bilim alanlarındaki gelişme ve aydınlanma süreciydi. Matbaa ve kağıt üretimi gelişmiş, bilgi, sanat ve düşünce soyluların tekelinden düşerek tabana yayılmıştı. Bunun sonucu olarak da dışavurumcu yeni sanat anlayışı doğdu, skolastik düşünce yerini özgür düşünce yapısına bıraktı. Bilim geliştikçe kilisenin halk üzerindeki etkisini azaldı.

Bilim gelişti, deney ve gözlem metodu kullanılmaya başlandı. Kitaplar yazıldı, daha çok okundu. Michelangelo, Erasmus, Dante, Shakespeare, Montaigne, Leonardo Da Vinci gibi bugün dahi bizleri şaşırtan sanat dahileri doğdu.

Leonardo Da Vinci’nin “Altın Oran”ın ilk kez bu kadar mükemmel bir biçimde sergilendiği dünyaca ünlü “Vitruvius Adamı”ni kim “hiç görmedim” diyebilir? Dante’nin çocuk yaşta ilahi bir aşkla bağlandığı Beatrice’i cennet ve cehennemde gezdirdiği “İlahi Komedya” yı hiç duymamış olmamız mümkün mü? Michelangelo’nun Saint Peter Bazilikası’nda Meryem ve İsa’yı betimlediği Pietà’nın fotoğrafını dahi gördüğünüzde mermeri bu derece detaylı ve kusursuz işleyebilmiş olmasına hayranlık duymadınız mı? Bazilikaya her gidişimde hala kendimi bu heykelin karşısında saatlerce donakalmış bulurum.

Tüm bu eserler, kitaplar, resimler, heykeller bu devrimin çıktıları değil mi?

“Content is king”

Michelangelo, Pietà, mermer, 1498–1500 (Saint Peter’ın Bazilikası, Roma)

Michelangelo, Pietà, mermer, 1498–1500 (Saint Peter’ın Bazilikası, Roma)

Leonardo Da Vinci, Vitruvian Man, 1492

Leonardo Da Vinci, Vitruvian Man, 1492

Sanayide Devrim:

Düşünceler deneyimler kağıda, kağıtlar kitaplara dönüşmesi 16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dönüştü. Özgür düşünce biçimi bilginin yayılımını o kadar hızlandırdı ki geriye bir tek bu bilginin işlenmesi kalıyordu.

Avrupa’da savaşlardan en az etkilenmiş topraklardan biri olan İngiltere, 18. Yüzyıl başlarında anayasal monarşi ile halkın mülkiyet haklarını koruyabiliyordu. Sömürgeci düşüncenin hakim olması, sömürülen topraklardan hammaddenin bu adaya bedelsiz olarak akmasını sağlıyordu. Zaten kömür ve demir madenleri açısından zengin olan İngilizler, Rönesans devriminin açtığı bilgi çağını mülkiyet güvencesi ve hammadde ile birleştiren üretim gücünü büyüterek o dönemin teknolojik aydınlanmasını gerçekleştirdiler. Tabii buharlı makineyi de 🙂

Buharlı Makinenin mucidi James Watt

Buharlı Makinenin mucidi James Watt

Hammaddenin sömürge ülkelerden bedava iş gücü ile alınıp işlenerek ürün haline getirildiği, bu içeriğin yüksek fiyatlarla yine sömürge ülkelerdeki insanlara satıldığı dönemdir aynı zamanda Sanayi Devrimi Dönemi

Content is “king!”

Bilişim Devrimi

Ünlü kuantum fizikçisi Michio Kaku insanlık tarihini etkileyecek pek çok icadın yapıldığını ancak bunların pek azının “devrim” olarak nitelendirilebileceğinden bahseder. “Bana göre 3 devrim olmuştur” der. Bunlar: tarım devrimi, sanayi devrimi ve bilişim devrimi…

İnsanlık tarihinin belki de bundan sonraki yüzyıllarda en çok etkileceği, içinde bulunduğumuz bilişsel devrim süreci…

Mevcut bilgisayar hızlarının kapasitelerinin ve Big Data’nın 50 yıl sonra sahip olacağımız dijital varlıkların yanında göz ardı edilebilecek bir kapasite olarak kalacağının farkındayız hepimiz. Hatırlıyorum da ilk kullandığım bilgisayar olan Mac Classic yalnızca 2Mb ram ve 2Mb HD ile çalışıyordu. Bilgisayarı açabilmek için “Ready Set Go” adlı anahtar diski kasaya takmak gerekiyordu. (sanırım işlemin çoğu bu 1,3Mb lik disketin içinde yapılıyordu) Adobe Photoshop yeni çıkmıştı ve siyah beyazdı. Ekran çözünürlüğünden bahsetmiyorum bile…

Bahsettiğim dönem 1990 ya da 91. Yani günümüzden 26 yıl önce. Geriye dönüp baktığımda 26 yıl önce binlerce dolar para verip satın aldığım ürünün bugün hiçbir değeri yok. İşlevi de yok… Çünkü bilişsel devrimin geçiş sürecinde yer alması gereken bir katmandı sadece…

Aynı 720 px çözünürlüklü DVD den önce 352 px çözünürlükteki VCD katmanını yaşadığımız gibi. (kimlerin evinde hala VCD player var?) Bugün 1920px HD içeriklerin tatmin etmediğini düşünüyoruz, 4K, 8K, VR teknolojileri deneyliyoruz… Bunlar da kısa bir süre sonra katman olarak tarihteki yerlerini alacaklar.

25 yıl önce böyleydi, peki 50 yıl sonra nasıl olacak?

Araçlar gelişecek ama hep “araç” olarak kalmaya devam edecek. Ama içerik, özellikle altyapısı olan, tavrı ile yenilikçi, özgün ve cesur olan içerik daima kalıcı olacak.

Content is “The King”

Yazımın başında Bill Gates’in 1996’da kaleme aldığı “Content is the king” yazısından alıntı ile giriş yapmıştım. Tüm bu anlattıklarım aslında o yazıyı bugünün şartlarında doğru olarak algılayabilme kaygısının dışavurumuydu.

Şimdi o paragrafa kaldığımız yerden devam edelim. Ne demişti Bill Gates? “İnternet ucuzlayıp yaygınlaştıkça farklı ülkelerde kritik bir yerel içerik kütlesi elde edecek ve dünyayı süpürecek”

Bugün içinde yer aldığımız bilişsel devrim sürecinde big dataya katmakta olduğumuz her bir veri kırıntısı, yarının çıktıları olacak. Veri denizine bıraktığımız her bir ses, kelime, görüntü, hareket… Bir sonraki gelişimin aşamanın tetikleyicisi olacak. Ancak daha da önemlisi büyük bilişim devriminin yaratacağı çıktının önemli bir parçası olacak.

Content is The King Kong!”

Bu yazı ilk kez 25 Temmuz 2017 tarihinde grigundem.com‘da yayınlanmıştır.